Selman Nacar: Türkiye’de kendi gerçekliğim peşinde bir sinema yapmaya çalışıyorum
15 mins read

Selman Nacar: Türkiye’de kendi gerçekliğim peşinde bir sinema yapmaya çalışıyorum

Dünya prömiyerini 80. Venedik Film Festivali’de yapan Selman Nacar’ın son filmi “Tereddüt Çizgisi”, 3 Mayıs’ta vizyona girdi. Türkiye prömiyerini geçtiğimiz hafta 43. İstanbul Film Festivali’nde yapan film En İyi Yönetmen Ödülü, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (Tülin Özen) ve FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği Ödülü) Ödülü’nü kazandı.

Selman Nacar’ın yazıp yönettiği ikinci uzun metrajlı filmi “Tereddüt Çizgisi”nde Avukat Canan’ın masum olduğuna inandığı ve uzun süredir savunduğu bir cinayet zanlısının hüküm duruşması gününde kendi vicdanıyla yüzleşmek zorunda kalmasının hikayesi anlatılıyor. Tülin Özen’in başrolünde yer aldığı filmde kendisine Oğulcan Arman Uslu, Gülçin Kültür Şahin, Vedat Erincin, Erdem Şenocak eşlik ediyor.

Yönetmen Selman Nacar’la “Tereddüt Çizgisi”ni konuştuk.

Selman Nacar

Sinema yolculuğunuz nasıl başladı?

Ben üniversiteyi hukuk fakültesinde okudum. Ama o dönemlerden, hatta öncesinden beri hep yazıyla bir ilişkim vardı. Uşak’ın Banaz ilçesinde, sinema olmayan bir yerde büyüdüm. Uşak’ta daha önce film çekilmediği için hiç film seti görmemiştim. İstanbul’a üniversite okumaya geldiğimde, ilk defa sokakta bir film seti gördüğüm anı hatırlıyorum. Çok büyülü bir andı benim için, çok heyecanlanmıştım. O dönemde izlediğim bazı filmlerden de çok etkilenmiştim.

Aslında kamerayla tanışmam ve anlatmak istediğim hikayeleri görsel bir şekilde aktarabileceğime dair heyecanım beni sinemaya yöneltti. Daha sonra sinema bölümünden de dersler almaya başladım. Hukuk Fakültesi’nde okurken “Kuyu” isimli bir kısa film çektim. O dönemden beri aslında hukuka pratik olarak devam etmeyeceğimin, sinema yapmak istediğimin farkındaydım. Ama tabii bu uzun ve zorlu bir yolculuk. Daha sonra sinema üzerine yüksek lisans da yaptım. Şu anda da aktif bir şekilde filmler çekmeye devam ediyorum.

‘BU FİLMDE HİÇ ÖZEL MEKAN YOK’

“Tereddüt Çizgisi”nin hikayesi nasıl ortaya çıktı? Senaryo yazım sürecinden bahsedebilir misiniz?

Film yapmak gerçekten uzun bir yolculuk. Benim için en kıymetli şey, bu uzun yolculuk boyunca beni heyecanlandıracak bir mesele üzerinde çalışmak. “Tereddüt Çizgisi”ni 2020 yılında yazmaya başladım. 2022 yılında çektik ve 2024 yılında seyirciyle buluşturduk. Bütün bu süreç boyunca aynı heyecanı devam ettireceğim, heyecanlandığım meselelerden bahsedebilirdim.

Bu ayrıca kamusal alanla alakalı uzun zamandır üzerine düşündüğüm bir şeydi. Çünkü herkesin bildiği gibi insanların kamusal alanla karşılaşmasının verdiği ilginç bir duygu vardır. Bu filmde de aslında hiç özel mekan yok. Film postanede, cezaevinde, hastanede, sokaklarda ve merkezi olduğu mahkeme salonunda geçiyor. Filmde özel alan diye düşünebileceğimiz tek yer Canan’ın arabası ama o da Canan’a ait değil. Ben karakteri çok önemserim ve Canan karakteri üzerine de uzun zamandır düşünüyordum. Canan büyük bir şehirde okumuş ancak küçük bir şehre ailevi bir durumdan dolayı geri dönmek zorunda kalmış. Özel hayatıyla profesyonel hayatı arasında sıkışıp kalmış. Her ne kadar güçlü bir insan olsa da sistemin içerisinde mücadele ederken zorlanan bir karakter. Kamusal alan içerisinde sıkışmış bir karakterin hikayesini anlatma fikri vardı uzun zamandır.

Bir de bir mahkemeyi merkeze alan film yapmak beni uzun zamandır heyecanlandırıyordu. Çünkü bu alanda, özellikle Türkiye’de yapılmış çok bir film yok. Ve aslında mahkemeyi merkeze almak, benim ilgilendiğim suç, ceza, hukuk, adalet gibi meselelerle doğrudan üzerine çalışabileceğim bir oyun alanı da veriyordu. Bu yüzden de bu filmi yapmak istedim.

İlk filmde olduğu gibi bu filmde de suç, ceza, hukuk kavramları öne çıkıyor. Hukuk okumanızın bir etkisi var mı?

Tabii ki muhakkak vardır çünkü o dönemlerden beri bu meseleler üzerine hem teorik hem pratik okumalar yapma veya deneyim yaşama imkanım oldu. Ama hukuk okumasam da bu meseleler üzerine film yapmak isterdim diye düşünüyorum çünkü insan olarak benim karakterimin de merkezi meselelerinden bir tanesi. Küçüklüğümden beri çevremdeki insanlara bazı zor etik sorular sorup insanların nasıl reaksiyon vereceğini merak eden bir tarafım vardı. O yüzden de muhakkak meseleleri derinleştirmek anlamında katkısı olmuştur. Ancak dediğim gibi ben zaten kişisel olarak da bu alanlarla ilgileniyorum.

‘FİLMİ YAPARKEN ÇOK FAZLA MAHKEMEYE GİDİP GELDİM’

Hukuk bilginizden nasıl faydalanıyorsunuz?

Bu filmde özellikle çok faydalanmam gerekti çünkü hukuki bir prosedürü de anlatıyorduk. Kendi hukuk bilgime dayanarak ilk draftı yazmıştım senaryo aşamasında ama etrafımda çok iyi hukukçu arkadaşlarım var, onlardan da faydalandım.

Her şeyin ötesinde, bu filmi yaparken çok fazla mahkemeye gidip geldim, ceza duruşması izledim. Çünkü Türkiye’de teorik bilgiyle pratikte işleyen şeyler her zaman aynı değil. Ben de teorik yaklaşımdan ziyade ‘Pratikte bu işler nasıl işliyor? Oradaki güç dinamikleri nasıl çalışıyor?’ soruları üzerine bir film yapmak istediğim için adliyelere birçok defa giderek bu meseleyi tecrübe etmeye çalıştım.

Film avukat Canan’ın bir dava gününde geçiyor. İzleyici film boyunca Canan’ın yanından hiç ayrılmıyor ve olaylarla Canan’ın bakış açısı üzerinden karşılaşıyor. Bu tercihinize dair neler söylemek istersiniz?

Bu filmde tamamen seyirci Canan’la birlikte yol alsın. Öğreneceği şeyleri Canan’la birlikte öğrensin, bu anlamda içeriden dışarıya bir bakış olsun istiyordum. Hatta film bir noktadan sonra tamamen Canan’ın kafasının içerisinde, onun psikolojik olarak ruhunun derinliklerini anlamaya çalışan bir yere doğru itsin istiyordum seyirciyi. Bir de Canan karakteri üzerinden aslında film seyirciyi ayna tutsun ve Canan’ın o gün, bahsettiğiniz gün içerisinde yaşadığı zorlukları seyirci de kendine sorabilsin istiyordum. Bu yüzden böyle bir tercih yaptım.

‘SEYİRCİ KENDİ HAKİMİ OLSUN VE KARARI KENDİ VERSİN İSTİYORDUM’

Birçok soruyu da cevapsız bırakıyorsunuz filmde.

Ben seyircisi adına düşünen ve cevaplar veren bir film yapmak yerine, seyircisini bu sürece dahil eden filmler yapmayı tercih ediyorum. Çünkü seyircinin de sanki o mahkeme salonundaki insanlardan bir tanesi olup meseleye tanık olmasını istiyordum. Bir noktadan sonra da aslında seyirci kendi hakimi olsun ve kararı kendi versin diye…

Bahsettiğimiz kavramlara suç, adalet gibi indirgemeci bir yerden cevap veren bir yaklaşım bana bu tarz bir filmde uygun gelmiyor çünkü filmin dertlerinden bir tanesi insanları bunun üzerine düşünmeye teşvik etmesi. Film zaten bir meselenin sonucunda ne olduğundan ziyade ‘Bu süreçte insanlar böyle bir sistemin içerisinde yaşarken nasıl etkileniyor, nasıl reaksiyonlar veriyor?’ kısmına odaklandığı için böyle bir tercih yaptım.

Filmin hikayesiyle kurduğunuz bir bağ ya da sizin için kişisel bir çıkış noktası var mı?

Film aslında hemen hemen hiçbir anlamda otobiyografik bir unsur barındırmıyor ama ben çok gözlem yapan bir insanım ve kendi etkilendiğim, heyecanlandığım, üzerine düşündüğüm ya da cevaplamakta zorlandığım meseleleri anlatıyorum. Hikayesel anlamda değil ama bahsettiğim meselelerle alakalı benimle tabii ki çok ilişkili bir bağı var.

Filmde hukuk tarafının yanında bir de aile meseleleri var. Ben aile ilişkileri üzerinde de çok düşünen bir insanım çünkü aile çok kompleks bir yapı. Devam etmek zorunda olan bir ilişkiler bütünü sonuçta. O yüzden aile kavramının, ilişkilerinin içerisindeki adaletin, insanların o ilişkilerin içerisindeki dinamiklerini de merak ettiğim için böyle bir yapı kurdum.

‘KARAKTERİ DOĞRU YERDEN OKUYAN OYUNCULARLA ÇALIŞMAYI ÖNEMSİYORUM’

Oyuncu seçimi nasıl yapıldı?

Öncelikle Canan karakteri üzerinde çalıştım çünkü bütün film onun üzerine kurulu. Bununla alakalı da birçok kişiyle deneme çekimleri yaparak doğru oyuncuyu bulmaya çalıştım. Tülin Özen, harika bir insan, harika bir oyuncu ama beni asıl etkileyen şey onun karaktere ve hikayeye yaklaşımı oldu. Bu yolculukta gerçekten benimle birlikte sonuna kadar yürüyeceğine inandığım bir insan. Ben karakterleri inşa ederken oyuncularla uzun bir çalışma sürecinden geçiyorum. Benim kadar heyecanlanan ve bunu incelikli bir şekilde çalışan oyuncularla çalışmaktan keyif alıyorum. Tülin bana bu güveni verdiği için ana karakter olarak belirledim.

Daha sonra da hem Canan karakterinin ailesindeki kişileri hem de aslında mahkemedeki karakterler üzerine yoğunlaştım. Burada dikkat ettiğim şeylerden bir tanesi, ben iyi insanlarla çalışmayı seven bir insanım. Tabii ki çalıştığım bütün insanlar çok yetenekli ama kolay olmayan şartlarda birlikte hareket edebileceğimiz ve karakteri doğru yerden okuyan oyuncularla çalışmayı önemsiyorum. Karar vermeden önce muhakkak bir araya gelip ‘Acaba yönetmen oyuncular olarak bir uyumumuz var mı? Aynı yerden bakıyor muyuz? Birlikte yol alabilecek miyiz?’ diye düşünüyorum. En nihayetinde seçtiğim bütün oyunculardan çok mutluyum.

Tabii ki bu noktada kast direktörüm Ezgi Baltaş’ın da ismini geçirmek isterim. Ezgi ile ilk filmimi de birlikte yaptık. Gerçekten kolay bir kast süreci değil çünkü çok fazla oyuncu var ve filmler uzun planlardan oluştuğu için her sahne oyuncu performansı anlamında daha da önem kazanıyor. O yüzden en küçük görülebilecek rollerde bile çok kıymetli oyuncularla çalıştım, oynamayı kabul ettiler. Özellikle de mahkeme sahnesini çekerken… Mahkemede 20-25 kişilik bir insan grubu var ve günlerce bir arada kalıp, bir odada çekim yapmak kolay değildi. O yüzden oradaki seçimlerimi incelikli yapmaya çalıştık. Gerçekten de o mahkeme grubu sanki bir aile gibi oldu o film yapım sürecinde. Film çekiminin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen o arkadaşlıklar devam ediyor. Bence filmin arkasındaki başarılardan bir tanesi de budur.

Çekimler nasıl geçti?

Film çekim süreci anlamında 4 haftada çektik. Tabii ki ön hazırlığı, onların öncesinde de yoğun bir prova takvimimiz vardı. 2022 Mart ayında tüm Türkiye’de olduğu gibi Uşak da çok soğuktu. Yani normalin dışında bir soğuk vardı.

Mahkeme sahneleri çektiğimiz bina aslında terk edilmiş bir binaydı ve biz o mahkemeyi tamamen kendimiz yaptık. Orası ısıtma sistemi de olmayan bir yer olduğu için dışarıdan bile daha soğuktu. Soğukla mücadele ettik diyebilirim. O kadar çok üşüyorduk ki “Sanki bu hikaye soğuğa karşı mücadele eden bir kadının hikayesi” diye espri yapıyorduk Tülin ile kendi aramızda.

‘GERÇEĞİN PEŞİNDE OLAN BİR İNSANIM’

İlk filminiz Romanya Yeni Dalgası ve çağdaş İran sinemasıyla gibi akımlarla birlikte anılıyordu. Siz bu akımlarla nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? İlham aldığınız yönetmenler, filmler var mı?

Tabii ki var. Ancak yönetmenlerden ziyade akımlar beni daha çok etkiliyor. Benim için en kıymetli olan şey bir hakikati yakalayabilmek. Bir gerçeğin peşinde olan bir insanım. Bu anlamda İtalyan Yeni Gerçekçiliği, Fransız Yeni Dalgası, İran sineması, Rumen Yeni Dalga Sineması gibi birçok akım sayabilirim.

Beni gerçekten yakalayabilen ve bir duygu deneyimi yaşatan filmleri izlemekten keyif alıyorum. Ve öyle filmler yapmaya çalışıyorum. Tabii ki insanın izlediği, okuduğu, hayatta karşılaştığı her şey bir taraftan da yazarken insanı etkiliyor. Aslında Türkiye’de kendi gerçekliğim peşinde bir sinema yapmaya çalışıyorum.

Filmin uluslararası yolculuğu nasıl geçti?

İlk gösterimimizi Venedik Film Festivali’nde yaptık 2023 Eylül ayında. O dönemden beri yurt dışında birçok yerde gösterildi, ççeşitli ödüller aldı. Birçok yerde vizyona girmek üzere.

Bol diyaloglu, hukuki terimlerin çok kullanıldığı bir filmi, altyazıyla izlemenin yurt dışındaki seyircide nasıl bir karşılığı olacağını merak ediyordum. İnsanlar hem duygu hem de hikaye anlamında tahmin ettiğimin de ötesinde takip edebildi. Bu anlamda yurt dışındaki gösterimlerden çok mutluyum.

Türkiye’de maalesef Antalya Film Festivali yapılamadığı için ilk defa 43. İstanbul Film Festivali’nde gösterildi. Uzun bir zamandır Türkiye’de gösterilmeyi ve Türkiye’deki seyircilerle karşılaşmayı bekliyorduk. İstanbul Film Festivali’nden hemen sonra zaten 3 Mayıs’ta vizyona girdi.

Festivalde olduğu gibi umarım Türkiye’nin çeşitli yerlerinde de filme ilgi olur ve insanlar izler. Çünkü ben filmin insanların izleyip üzerinde düşünmesi, tartışmasını önemsiyorum. Filmin kendisinin de böyle bir yapısı var.

Gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Şu anda çekimlerini yeni bitirdiğim İstanbul Ansiklopedisi’nin kurgu aşamasındayım. O yüzden aktif çalıştığım bir proje var.

Onun dışında da üçüncü filmin üzerine fikir aşamasında olduğum bir proje var. Şimdilik bu kadar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir